Latent Asidoz

Vücutta sabit tutulan fizyolojik parametrelerin en önemlilerinden biri hidrojen iyonu (H+) yoğunluğudur. Çünkü hemen bütün biyokimyasal reaksiyonlar ancak fizyolojik bir hidrojen iyonu (H+) konsantrasyonunda gerçekleşebilir. Yoğunluğu, diğer iyonlara göre oldukça az olmakla birlikte, hidrojen iyonu (H+), başta enzimler olmak üzere, proteinlerin yapı ve fonksiyonlarının korunması ve sürdürülmesinde hayati rol oynar (1,3,4,10,11,25,26,30).
Vücutta meydana gelen tüm kimyasal reaksiyonlar içinde değerlendirirsek, proton verici molekül veya iyonlara asit; Proton alıcı molekül veya iyonlara ise baz adı verilir. Eğer protonun aslında bir hidrojen iyonu (H+) olduğu göz önünde bulundurulursa, asitler eriyiklere hidrojen iyonu katan; Bazlar ise eriyikteki hidrojen iyonunu bağlayarak oradan uzaklaştıran molekül ya da iyonlardır (4,11,16).
Asit-baz dengesi, vücut sıvılarındaki hidrojen iyonu (H+) konsantrasyonun dengesi anlamına gelir. Vücut sıvılarında çok az miktarda hidrojen iyonu (H+) bulunmasına rağmen, konsantrasyondaki çok küçük değişiklikler bile hücrelerdeki enzimatik reaksiyonları ve fizyolojik olayları etkileyerek süreçleri baskılar ya da hızlandırır. Hidrojen iyonu (H+) konsantrasyonundaki değişiklikler yaygın organ disfonksiyonuna yol açabileceğinden, hidrojen iyonu (H+) vücut sıvılarında sıkı bir şekilde regüle edilir. Bu regülasyona “asit-baz dengesi ” adı verilir ve homeostazisin çok önemli bir parçasıdır. (1,4,6,27,31)
Asidozu 4 dört tipe ayırabiliriz:
1- Asit Baz Denge Bozukluğu
2- Akut Latent Asidoz
3- Kronik Latent Asidoz
4- Metabolik Asidoz
Disregülasyonun ilk basamağı olan asit baz denge bozukluğu, bağ dokusunda devam eden tüm metabolik süreçler boyunca oluşabilen küçük hidrojen konsantrasyonu değişikliklerine verilen isimdir; bu dönemde tampon sistemleri devreye girer. Dördüncü basamak olan metabolik asidoz artık organ etkileşiminin olduğu dönemdir ve denge için devreye organ (akciğer, böbrek, kemik) kompansasyon mekanizmaları girer. Konumuzun olan latent asidoz, ise işte tamamlayıcı tıp ile mercek tuttuğumuz fizyopatolojik dönemi ve bu dönem de akut ve kronik latent asidoz döneminden oluşur. (7,8,11,16,24)
LATENT ASİDOZUN NEDENLERİ
• Kontrolsüz ilaç kullanımı (NSAİ, antibiyotikler, kortizon ve hormon preparatları…)
• Disbiyozis
• Kronik konstipasyon
• İhtiyacın altında su tüketimi
• Beslenme hataları
– Rafine gıdalar
– Katkılı gıdalar
– Asidik içecekler: Asitli içecekler, kahve, çay, alkol
– Asidik besinler:
* Rafine karbonhidratlar (Beyaz un, beyaz şeker ve içeren besinler)
* Hayvansal gıdalar (Et ve türevleri, Süt ve ürünleri)
– Gece geç saatte yemek yemek
– Uzun açlıklar
• Hareketsizlik
• Kötü ağız florası
• Stres ve konik yorgunluk
• Kronik sistemik hastalıklar (7,9,10,11,20)
LATENT ASİDOZDA TANI
– Labaratuar: Genellikle radial arter veya femoral arterden alınan kanda; pH yada [H+] derişimi, pCO2, pO2 İdrar pH ölçümü: (sabah 7,5 ideal bir değerdir), Bikarbonat düzeyleri metabolik ve solunumsal asidozun ayırımı için yapılırken, latent asidozun teşhisi için en önemli araç anamnez ile birlikte klinik muayenedir (20).
– Özel testler: Reviquant, Proquant, Vegatest, vb (12)
– Klinik işaretler (3,4,5,6,7,8,10,13,14,15,16,17,18,19,20, 28):
• Dokunmakla kızarak cilt (Dermografizm benzeri)
• Yer yer dokunmaksızın hiperemik cilt
• Yağ oranı artmış cilt
• Esnekliğini kaybetmiş cilt, cilt altı dokusu
• Dehidrate cilt
• Kötü ter kokusu
• Deri döküntüleri
• Normale göre rengi koyulaşmış cilt
• Kötü ağız ve diş sağlığı
• Ağrı eşiğinin düşük olması
• Saç ve kıl dökülmeleri
• Tüm vücut salgılarında koku değişikliği
– Anamnez işaretleri (9,10,11,19,20):
• Yorgunluk
• Dolaşan ağrılar
• Check up sonuçlarının normal olmasına rağmen kendini iyi hissetmemesi
• Diş sağlığında bozukluk
• Cilt te değişiklik
• Tırnak kırılması
• Saç dökülmesi
• Şişlik hissi
• Kaşıntı
• Kırışıklık artışı
• Ödem
• Nefes açlığı
LATENT ASİDOZDA KLİNİK
1- Asidoz ve Eklemler: Latent asidoz varlığında bağ dokusunda biriken asit metabolitler pek çok kronik eklem ve eklem çevresi hastalığının oluşmasına bu şekilde zemin hazırlar; Omuz, sırt, bel ve baş ağrıları gibi dolaşan ve tanı konamayan pek çok ağrının ana kaynağıdır. Asidoz nedeniyle iğne şeklinde asit kristalleri oluşur ve kıkırdak dokusunu tahrip eder, eklemler deforme olur, sinir hücrelerine mekanik travma ile ağrılara neden olur. Asit ürünlerin eklem ve eklem çevresine çökmesinin en büyük sebebi kıkırdak dokunun pH’nın alkali olmasıdır
2- Asidoz ve Kalp Dokusu: Kalp kasının pH’sı 6.9 yani çok hafif asidik özellikte olmalıdır. 6.5’in altına düşerse kalp fonksiyonlarında bozukluk ortaya çıkabilir.
3- Asidoz ve Bağırsaklar. Artmış asitlerin vücutta oluşturduğu asidoz mantar özellikle de bağırsak mantarlarının çoğalmasına zemin hazırlar, hazımsızlık başta olmak üzere çok sayıda dispeptik şikayetlere yol açar (4,5,7,9,10,11,12,16,18,19).
4- Asidoz ve Lenf: Varis, selülit, gelozlar, triger nokta, dermal döküntüler, akne, siyanotik görüntü, pletorik görüntü (4,7,9,21)
5- Asidoz ve Dispne: Nefes darlığı da ortaya çıkar çünkü eritrositlerin oksijeni taşımalarında ve kılcal damarların kendi görevlerini yapmalarından zorluklar oluşur (4,9,10,23,27,29).
6- Asidoz ve Keratin Doku: Saç, tırnak ve kemiklerden alındığı için, kemiklerin yoğunluğu azalır, tırnaklar kırılır ve saçlar dökülür (4,6,7,8,20).
7- Asitleşme Kolesterol Yüksekliği: Asidoz varlığında damarların iç duvarından alınan kalsiyumun yerine kolesterol geçer. Damarlar sertleşir ve arterioskleroz ortaya çıkmaya başlar. Tansiyonun yükselmesi arteriosklerozu arttırır. Damarların yağlanarak sertleşmesi, beyin, kalp, penis ve vajina gibi organlara yeterince kan gidememesi demektir. Bu da felç, beyin kanaması, yüksek tansiyon, erkeklerde iktidarsızlık ve kadınlarda cinsel isteksizliğe neden olur (4,6,8,9,10,11,15,16,18,30).
8- Asidoz ve Yorgunluk: Hayvansal ürünlerin kendisi aslından fazla asidik değildir ancak vücut bunu sindirmek için işleme tabi tutar ve bu işlem esnasından vücudumuzda asit birikmeye başlar. Asitleşmeyi durdurmak için beyin akciğerlere oksijen alımını yavaşlatmayı emreder. Oksijen alımının yavaşlaması ile birlikte hücreler iyi beslenemez ve kişi çabuk yorulur. Bu yorgunluk uyumakla geçmez (4,10,20).
LATENT ASİDOZUN TEDAVİSİ
Bizim yaklaşımımız, bir organın hastalığını ön planda tutmaktan daha çok bütünü düzenlemeye yöneliktir. Kronikleşmiş ve dejeneratifleşmiş olan organ ve dokulara yönelik yapılacak olan tedaviler, hastanın şikayetlerinde azalmaya neden olsa da, sorunu kökünde çözmemektedir. Bu çözümsüzlüğün altında bağdokusunda biriken toksik yük, diğer bir deyişle latent asidoz yatmaktadır. Onun için tedavilerin etkinlikleri ancak uzun süren gözlemler sonucunda görülebilmektedir. Bu açıdan nörovejetatif sinir sisteminin regülasyonu ve bağ dokusunun temizlenmesi doğru bir şekilde yapılmadan, kronik rahatsızlıklarda insanları yeniden sağlıklarına kavuşturmak pek mümkün olmamaktadır. Bunun için araştırma ve farklı tedavi yöntemleri (gerektiğinde konvansiyonel tıbbi bilgi ve prosedürleri içeren) kullanmanız da gerekebilir (9,12).
Hiçbir hasta diğeriyle aynı olmadığı gibi rahatsızlıkların da benzer olsa da ortaya çıkış şeklinin farklı olduğunu biliyoruz. Biz kliniğimizde bir semptom ve hastalıkla uğraşmaktan çok insanın tam ve kalıcı sağlığı için bütüncül bir yaklaşım sergiliyoruz (9,12). Bu kısa değerlendirme sonucu kliniğimizde latent asidoz durumunda yaptıklarımız ve bunun dayanaklarını sizinle paylaşmak istiyorum:
• Beslenmenin düzenlenmesi:
• Su içme alışkanlığının kazandırılması:
• Bağırsak florasının düzenlenmesi:
• Şelasyon tedavisi:
• Alkali preparatlar
• Alkali besinler:
• Prokain Baz İnfüzyonu:
• Nöralterapi:
• Bütüncül Yaklaşım: Onun için kişinin rahatsızlığı her ne olursa olsun gerçek manada kalıcı şifa sağlamamız için hedef, vejetatif sinir sistemini düzenlemek olmalıdır. Vejetatif sinir sistemini yeniden düzenleyecek ve işlevselliğini tekrardan kazandıracak en etkin terapötik metot nöralterapiden başkası değildir (12).