Latent Asidoz ve Hiperkolesterolemi

Latent Asidoz ve Hiperkolesterolemi

179+
latent-asidoz

Homestazın bozulduğu durumlarda ortaya çıkan durum allostaz olarak açıklanır. Allostaz, prefrontal korteksin algıladığı stresin etkisiyle devreye giren ve beyin tarafından yönetilen bir süreçtir. Allostaz ve homeostaz dengesi, vücudun düzenli çalışma biçiminin korunması, dinamik sürece uyum için gereklidir.  Ancak uyum sağlamaya çalışan sistemin sürekli hale gelmesi, kronik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Anormal uyum sürecinin adı, 1993 yılından bu yana çeşitli klinik ve preklinik tıp disiplinlerinde allostaz olarak anılır. Allostaz teorisi ilk olarak Eyer ve Sterling 1975 ve 1977’de açıklanmıştır. (1,2,3)

Hipotalamus, vejetatif sisteminin baş gangliyonu ve homestaz-allostaz dengesini sağlayan temel yapıdır. Hormonal ve sinirsel yollar ile vücudun düzenli çalışmasını sağlayan hipotalamus, çalışmasını prefrontal korteks, limbik sistem, diğer beyin yapıları ve vücuttan gelen geribildirimler ile yürütür. Kanserden diyabete, hipertansiyondan kolesterol yüksekliğine kadar çok sayıda kronik hastalığın nedeni, hipotalamusun normal dışı çalışmasıdır. (4,5,6)

Allostaz, hipotalamus ile birlikte prefrontal korteksin kontrolündedir. Prefrontal korteks, insanın diğer canlılardan üstün olmasını sağlayan özelliklerinin birbirinden farklı olması sebebi ile kişilik farklılıklarını yaratan beyin bölgesidir. (6,7,8)

Prefrontal korteksin görevleri

Duyguları anlamak ve ifade etmek, sorunları çözmek, kısa – orta süreli hafızaya almak, planlamak, tasarlamak, konsantre olmak, ayrıntılı düşünmek, sabır göstermek, tepkileri kontrol etmek, düzen sağlamak, gelecekle ilgili öngörüde bulunmak, hatalardan ders çıkarmak, empati kurmak, sağduyulu olmak, yargılamak sayılabilir. (8,9)

Beynin Dengesi

Duygu, düşünce ve davranışlarımız, dolayısı ile prefrontal korteks ile amigdala beyinde bir denge içerisinde çalışır. Prefrontal korteks, beynin hem giriş hem de çıkış kapısı gibidir. Beyine bir uyarı geldiğinde beş duyu ile alınan bilgiler prefrontal kortekste toplanır ve ilgili birimlerle bilgi alış verişi sonrası uygun tepkiyi oluşturur. (9,10)

Limbik sistem içinde yer alan hipokampus’ta saf bellek verileri bulunur. Bu veriler prefrontal korteksten gelir ve amigdala’dan duygusal ayarlarını alarak yeniden prefrontal kortekse geri gönderilir. Beyin tüm bölgelerinden konuyla ilgili bilgileri toplayan prefrontal korteks, insan davranışını ortaya koyacak kararı verir ve uygular. Sağlıklı bir prefrontal korteks, sağlıklı (mantıklı) bir tepki oluşturur.  Ancak sorunlu olan bir prefrontal korteksin tepkisi de sorunlu  olacaktır. (11,12, 13,14)

Limbik sistem, hipokampus ve amigdala’dan oluşur ve duygusal beyin denir. Korku, heyecan, öfke gibi duyguların şiddetini ayarlayan amigdala, oluşacak tepkinin bedensel kontrolünü sağlayan hipotalamus’a ilgili bilgileri gönderir. (11,12, 13,14)

Örneğin korku anında terleme, palpitasyon, taşipne gibi belirtiler; hipotalamus’un beden kontrolü sonucu ortaya çıkar. Amigdala duygusal şiddetin ne olacağını belirler. Prefrontal korteks, verdiği tepkinin sonucunu hipotalamus’a ayrıca bildirerek amigdala’dan gelen bilginin şiddetini ayarlar. Prefrontal korteks disfonksiyonu varsa amigdala’dan gelen belleğe ait duygusal tepkinin şiddeti, hipotalamus aracılığıyla bedene yansıtılır. Panik atak bu durumun güzel bir örneğidir. (11,12, 13,14)

Prefrontal korteks ve limbik sistem, yaşamın ilk 21 yılı içinde çevreden gelen tüm bilgiler ile kişilik gelişiminin temellerini oluşturur ve toplumun şartlanmalar limbik sistemde kayıtlanır. Prefrontal korteks aklın, limbik sistem bilinçaltı’nın merkezidir. Prefrontal korteksin zayıflaması ve amigdalanın güçlenmesi sonucu bozulan beyin dengesi, hipotalamusun amigdala etkisi altında kalmasına neden olur. Sürekli hipotalamus hiperaktivitesi yaratacak bu durum, insanlarda gelişen kronik hastalıkların stres etkisiyle oluşumunu açıklar. (11,12, 13,14)

Prefrontal Korteksin Çalışma Özelliklerini Belirleyen Etmenler

Genetik, zor doğum, anne sütü, annenin hastalığı, beslenme özellikleri, beyni etkileyen ateşli hastalıklar, yaşam tarzı, eğitim ve çevre etkileri, hafif ya da şiddetli kafa travmaları, aşılar (ağır metaller), genel anestezi altında geçirilen ameliyatlar, çocukluk döneminde yaşanan yoğun stres sayılabilir. (15,16)

Normal çalışan bir beyin, allostaz’ın normal sürede bitmesini ve vücudun dengeli çalışmasını sağlar. Duyarlı çalışma özellikleri gösteren beyin ön bölgesi, allostaz mekanizmasının uzamasına yol açarak stresle gelişen hastalıkların esas nedeni olarak görülmektedir.  Uzayan allostaz, hastalıkla sonuçlanan bir süreçtir. Hastalık, allostatik yüklenme olarak ifade edilir. Sebep ortadan kaldırılmadığı sürece altta yatan allostaz mekanizması yani vücudun çalışma bozukluğu düzeltilemez. (17,18)

Allostaz Belirtileri

Tansiyon değişiklikleri, kolesterol yüksekliği, tiroid hormon değiklikleri, kan şekeri düzensizlikleri, HbA1c yüksekliği, metabolik denge anormallikleri, taşikardi, taşipne, peristalizm artışı, LDL kolesterol düzeyi artışı, HDL kolesterol düzeyi azlığı, DHEA sülfat düzeyi azalması… (4,18,30)

KOLESTEROL

Kolesterol, tüm hücre ve vücut sıvılarında bulunan, kan plazmasında taşınan, sterol ve alkol birleşimi bir lipittir. Yağların sindirimine yarayan safranın sentezlenmesinde kullanılır. A,D,E,K vitaminlerinin kullanımı ve D vitamini, progesteron, östrojen ve testesteron yapımı için gereklidir.  Aldosterontestosteronöstrojen ve projesteron gibi steroid hormonlarının ve kortizolun sentezlerinde yer alır. En çok beyin, sinir dokusu, adrenal bezde bulunur ve beyin ve sinir ileti sisteminde yalıtım görevi görür. Araştırmalar kolesterolün sinir hücreleri arasındaki sinapslarda ve bağışıklık sistemi hücrelerinin işlevlerinde rol oynadığını gösterir.

Vücuttaki kolesterolün çoğu vücut tarafından üretilir. Toplam kolesterolün ancak % 20’si besinlerle alınır. Geri kalanı karaciğer ve ince bağırsakta sentezlenir. Günlük üretimim %20-25’i karaciğerde gerçekleşir, ayrıca, ince bağırsak, adrenal bezleri ve üreme organlarındaki sentezlenme miktarı diğer dokulara kıyasla daha yüksektir. Yaklaşık 70 kg ağırlığındaki bir kişinin vücudunda toplam 35 g kolesterol vardır. Günlük dahili üretim miktarı 1 g, besin yoluyla alınan miktar ise 200-300 mg’dır. Bağırsaklara (safra ve besin yoluyla) giren 1.200-1.300 mg’ın yarısı kana geçer.Kolesterol halka yapısı insanlarda CO2 ve H2O’ya yıkılamaz; safra asitlerine dönüşür, safra içine salgılanır, bağırsağa taşınır ve feçesle atılır (31). (8,12,18,19,20,21,31).

Bir insanın kanındaki LDL, HDL ve total kolesterol düzeyi hem diyette alınan gıdalarla hem de genetik ve çevresel faktörlerle ilişkilidir. Örneğin familyal hiperkolesterolemide olduğu gibi. Bu hastalarda hepatositler üzerindeki LDL reseptörlerinin sayısı azalmış veya yoktur. Karaciğerin dolaşımdaki LDL kolesterolü temizleyebilme kabiliyeti hepatosit üzerindeki LDL reseptörlerinin sayısı ve aktivitesi ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla etkilenen aile bireylerinde kan kolesterol düzeyleri yüksek olacaktır. (21).

Hiperkolesterolemilerin en sık komplikasyonu erken-orta yaşlarda ortaya çıkan koroner kalp hastalıklarıdır. Koroner kalp hastalıklarındaki patoloji, düz kas hücrelerinde kolesterol esterlerinin birikmesiyle, arteriyel duvarlarda aterosklerotik plakların  oluşumudur. Ancak göz ardı edilmemesi gereken durum şudur ki, aterom plağı bir damar hastalığıdır, kolesterol hastalığı değildir. Plak içinde kolesterol oranı sadece % 3-5 arasındadır; oysa plağın %50’den fazlası kalsiyum, geri kalanı ise kan hücrelerinden ve damar düz kas dokusundan oluşur. Kolesterolün plak içine girme nedenlerinden biri, allostaz etkisiyle artan insülin ve kortizol’ün lipogenez etkisidir; bir diğeri ise kolesterolün antioksidan özelliği olduğu bilinmektedir.  Kardiyoloji yoğun bakımlarında yatan hastaların %50’sinde kolesterol seviyelerinin normal olması da koroner kalp hastalıkları ile kolesterol yüksekliği arasındaki  ilişkinin yeniden değerlendirilmesini ortaya koyan çalışmalardır. (20,21,22,23,24)  

Orta yaş grubunda kolesterol yükselmesinin sebebi; yaşla beraber azalmaya başlayan kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonlarını yerine koymak için karaciğerin hormon yapımını arttırmak çabasıdır. Hormon yapımı için kolesterol gereklidir ve beden bunu yerine koyma çabası içine girer. Karaciğeri ve karaciğer kaynaklı maddelerin etkilediği yağ, kas ve kemik dokusunun çalışması, hipotalamus kontrolünde sağlanır. Kolesterol eksikliğinde; depresyondan, kansere ve kemik hastalıklarına pek çok hastalık riski artar. Kanda kolesterol yüksekliği, karaciğerin çalışması sonucunda oluşur. Artan hipotalamus etkinliği nedeniyle karaciğerin kolesterol üretiminin tetiklenmesidir. Hiperkolesterolemi bir hastalık değildir, metabolizmayla ilgili bir sorunun göstergesidir ve bir allostatik yüklenmedir. (25,26,27,28)

 

LATENT ASİDOZ

Vücudumuzdaki trilyonca hücrede meydana gelen metabolik değişiklikler ve enerji oluşumu sırasında karbonik asit, asetik asit, fosforik asit ve sülfirik asit vb çeşitli asidik maddeler ortaya çıkar. Karbonhidrat ve yağların yanması ile CO2’e dönüşebilen volatil asitler; aminoasitler, nükleoproteinler, fosfolipid ve fosfoproteinlerin yıkılması ve aminoasit, karbonhidrat, yağ asitlerinin inkomplet yanması ile CO2’e dönüşemeyen nonvolatil asitler oluşur. (4,29, 30)

Latent asidoz, pH değişikliği genellikle büyük aralıklarda olmayan, özellikle bozulmuş metabolik reaksiyonlar (öz. beslenme) ile oluşan, dolayısıyla daha yaygın görülen kronik metabolik asidoz tablosudur. Modern tıbbın göz ardı ettiği ancak tamamlayıcı tıp penceresinden sadece klinik semptomlar ile bile kolayca tanı konabilen ve çok sayıda kronik hastalığın zeminini hazırlayan geniş semptom yelpazesine sahip bir durumdur. (30,31,32)

Metabolik asidoz klinik bir sonuç iken, latent asidoz bir disregülasyon ve  önemli bir patofizyolojik süreçtir. Çünkü vücutta atılamayan asitler, mineraller tarafından hızla tuza dönüştürülür. XHCO3, bağ dokularına atılmak için depolanırlar [H2CO3 +  X (Na,Cl,Ca,Mg) → XHCO3]. Dolaşım, artan asit yükünü vücudun en geniş organı olan, ekstrasellüler alanda biriktirir. Ekstrasellüler alanda  sürekli depolanan asit metabolitler zamanla hücre ve dokuların beslenmesini engeller. Bu sebeple bağ dokusunda asit birikimini ifade eden latent asidoz hastalıkların oluşumuna temel hazırlayan önemli etkenlerin başında gelir. Sürekli depolanım bağ dokusunun (matriksin) donuklaşmasına yol açar. Özellikle kronik, dirençli ve dejeneratif hastalıklar, ekstrasellüler alanın dinamiklerinin bozulması ile başlar. (30,33,34)

VSS regülasyonu ekstrasellüler alan üzerinden gerçekleştiği için, latent asidoz  varlığı, vejetetif sinir sisteminin regülasyonunu engelleyen ve allostaz oluşumunu kolaylaştıran bir durum olarak çıkar.

Latent Asidoza Sık Nedenleri

  • VSS disfonksiyonu
  • Lenfatik disfonksiyon
  • Disbiyozis ve intestinal fermentasyon
  • Karaciğer ve safra kesesi yüklenmeleri
  • Hormonal disfonksiyon
  • Detoks organlarının malfonksiyonu
  • Kontrolsüz ilaç kullanımı
  • Az su tüketimi
  • Düzenli egzersiz yoksunluğu
  • Kimyasallar ve ilaç kullanımı
  • Beslenme hataları (4, 30, 31)

Latent Asidoz ve Kolesterol

Vücutta biriken asit özellikte metabolitler, bazik özelliklere sahip mineraller özelikle kalsiyumu (Ca) kendine bağlar. Dolayısyla kronik asidite mineral eksikliklerinin de önemli sebeplerinden biridir.

Latent asidozun kompansasyonunda kullanılan kalsiyumun kemikten başka  önemli bir kaynağı damar intimasıdır. Latent asidozun kompansasyon süreci içerisinde damarların iç duvarından alınan kalsiyumun yerine kolesterol geçerek aterom plağını oluşturur.

Allostaz, latent asidoz ve kolesterol yüksekliği arasındaki bağlantıyı şu şekilde toparlayabilir; Günlük yaşamlarımız içerisinde aralıksız devam ede metabolizmamız sayesinde sürekli olarak asit biriktirmeye devam ediyoruz. Latent asidoz anormal uyum sağlama süreci olan allostaza ve allostaz yüklenmesine de zemin hazırlar.Bununla birlikte enflamasyon ve kronik dejeneratif hastalıklar da asidik ortamda zemin bulur ve daha kolay gelişir. Bağ dokusunun yükü olduğu için vejetatif sinir sisteminin regülasyonunu yavaşlatan latent asidoz, iyileşme süreçlerini yavaşlatır. Çalışmalar da göstermektedir ki kolesterol yükselmesi, bir allostaz yüklenmesidir. Bu pencereden birlikte baktığımızda rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hiperkolesterolemi, latent asidoz varlığında gelişimi hızlanan bir allostaz yüklenmesidir.

Kısacası allostaz ve karaciğer disfonksiyonu olmadan gerçek bir kolesterol sorunu gelişemez. Çünkü karaciğerde bir disfonksiyon olmadan kolesterol değerleri asla yükselmez. “Karaciğer de bir sorun yok ama kolesterolünüz yükselmiş” sözü son derece talihsiz bir açıklamadır. Kolesterol yükseldiğinde, karaciğer hücrelerinin işleyişinde mutlaka bir bozukluk vardır.  Bu pencereden bakıldığında tedaviye karaciğerin desteklenmesi ve perfüzyonun arttırılması, kalın bağırsaklardan gelen karaciğerinin yükünü azaltacak disfonksiyonun anlaşılması ve bunun engellenmesi tedavi için büyük önem arz eder (4).
 

HİPERKOLESTEROLEMİ VE LATENT ASİDOZ VARLIĞINDA TEDAVİ YAKLAŞIMI

  • Vejetatif sinir sisteminin nöralterapi ile regülasyonu allostaz tedavisinin en etkin adımı oluşturur.
  • Hormonal disfonksiyonun giderilmesi, hipotalamus başta olmak üzere tüm hormonal yapının regülasyonu da nöralterapi ile mümkündür.
  • Karaciğer ve safra kesesinin segmental yaklaşımı tedavide önemli bir yer tutar. Bu organlarının regülasyonu nöralterapi ile mümkündür.
  • Nöralterapide bağ dokusunun düzenlenmesi üzerinde prokain baz infüzyonu ve oral NaHCOtedavisi latent asidozun tedavisinde kullanılan; nöralterapi ve beslenmenin düzenlenmesi ile birleştirilince tüm bağ dokusu yüklenmelerinde efektif sonuçların alındığı bir tedavi basamağıdır.
  • Kalın ve ince bağırsak sisteminin nöralterapi yaklaşımı ile segmental tedavisi önemli bir yer tutar. Bağırsaklar hem immun sistem, hem hormonal yapı ve bir o kadar bedenin yüklenmesinin azalması nöralterapi ile sağlanabilinir.
  • Beslenmenin düzenlenmesi, asidik besinlerin diyetten uzaklaştırılması yine latent asidoz tedavisi için önemlidir. Her ne kadar kolesterol yüksekliğinde beslenme kaynakların yüzde 20’sini de oluşturuyor olsa, bireye özgü sağlıklı beslenmek hem asidoz hem kolesterol hem de bağırsak florası açısından önemlidir.
  • Yeterli emilimin ve yeterli atılımın olması için, hormonal sistem için, sağlıklı bir metabolizma için sağlıklı bağırsak florasını oluşturmalı ve korumalıyız.
  • Düzenli egzersiz ve spor, lenfatik sistemin hareketi ve hormonal sisteme ayrıca kolesterol düşmesine ek katkısı için önemlidir.
  • Ağır metal şelasyonu, bağ dokusunun göz ardı edilemeyen yükünü oluşturur, özellikle allostatik yüklenmelerde şelasyon tedavisi göz ardı edilmemelidir.  
  • Replasman tedavisi (Omega-3, Se, Antioksidan, E vit)
  • Bozucu alanların eliminasyonu
  • Kaliteli uykunun bedenin toksinlerinden arınmasına olanak sağlaması ve hormonal regülasyon açısından sağlanmalıdır.
  • Stres allostaz yüklenmesinde hipotalamusun semptom oluşturmasındaki son damladır bu sebeple stresin kontrolü ve stresle mücadele için kişiye özgü hangi yol varsa önerilmelidir.
  • Limbik sistem regülasyonu ise allostaz yüklenmelerini daha en baştan hipokampusun hafızası aşamasında düzenleyebilecek olan bir tedavi yöntemidir. Doğru taılar ile ve konunun yetkin uzmanları tarafından uygulanmalıdır.  
  • Beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerinin düzeltilmesi

 

*Referanslara yazarın kendisinden ulaşabilirsiniz. tijenacarkan@yahoo.com

 

Yorum Yapın

Dr. Tijen Acarkan

avt2

Merhaba, 1973 İstanbul doğumluyum. Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi’nden 1990 yılında ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 1996 yılında  mezun olduktan sonra (Hakkımda..)

Makalelerim